İnsanlar ve Değerleri Üzerine
İnsanlar ve Onlara Verdiğimiz Değerler
İnsanlar ve değerler dediğimde üç farklı değer görüyorum ben. İlki bizim karşımızdaki insana verdiğimiz değerdir. Bu değer bizimle ilgilidir. Bizim karşımızdakine bakışımız, onu gördüğümüz yer bu değeri belirler.
İkincisi kişinin kendi değeridir. Bu değer çevresindeki insanların o kişiye bakışları, yaklaşımları, o kişiyi sevme ve belki de en önemlisi o kişiye güvenme seviyeleri ile ilgilidir.
Sonuncusu ise bizim kendimize göre değerimizdir. Kendimize bakışımız yani. Doğrularımızı, yanlışlarımızı görmemiz, olumlu-olumsuz yanlarımızın farkında olmamız ve tüm bunların ışığında kendimize biçtiğimiz değerdir.
Genelde bu 3 değer çok farklıdır seviye olarak.
Biz birine, bir arkadaşımıza, sevdiğimize, aile ferdimize çok aşırı değer veriyoruz diye o kişinin kendine verdiği değerin ya da başkalarının o kişiye verdiği değerin aynı seviyede olması gerekmiyor. Dediğim gibi, değeri veren biziz, karşımızdaki değil. Tabii ki onun hal ve hareketleri, yaklaşımları, bize verdiği değer vs. hepsi bu değerin belirlenmesinde ciddi anlamda etkilidir. Yine de sonuçta değeri biz veririz.
Değer vermek dedim ama bir de değerini bir anda silip yok etmek vardır. Ya da karşımızdakinin kendi hal hareketleri, davranışları ile kendi değerini sıfırlaması. Ben bunu sık sık yaşıyorum. Nasıl mı?
Nasılından bahsetmeden önce İngilizce’deki bir deyimden söz etmek istiyorum: “Take one for granted.” Örnek olarak “he’s taking me for granted” cümlesini alabiliriz. Grant kelimesinin anlamı bağış, hibe, imtiyaz.. “Take one for granted” demek ise “Birini sanki kendisine verilmiş, kendisine aitmiş gibi görmek, algılamak” demek. Diğer bir deyişle, biri bizi seviyorsa sanki buna mecburmuş da, ondan bizi seviyormuş, diye algılarız. Bizi hiçbir zaman bırakamazmış gibi düşünürüz. Bu davranıştır işte “take him/her for granted” deyişi.
İnsanlara verdiğimiz değer de biraz böyle işte. Biz çok yüksek seviyede değer vermemize, onlar için pek çok şey yapmamıza rağmen onlar bu davranışlarımızı bazen ‘biz onlara mecburmuşuz’, ‘başka türlüsünü yapamazmışız’ gibi algılayabilir. İşte o durumda karşımızdakine verdiğimiz değeri sıfırlamamız işten bile değildir. Onca değeri verdiğimiz gibi geri alabiliriz de. Sık yaşıyorum dediğim de bu. Birine çok değer verirken bir anda o kişinin bir hareketi benim gözümdeki değerini sıfırlama seviyesine getirebiliyor. Acı bir durum, çok acı. Böylesi anlarda o kişiye verdiğim değeri sorguluyorum. Fazla değer verdiğimi fark ediyorum. Hiç acımadan, çünkü acımak kendini üstün sanmaktır, daha önce verdiğim değeri geri alıyorum.
Daha önce bir arkadaştan duydum: Kız arkadaşı sürekli “benden ayrılmayı göze alıyor musun?” diye tehdit ediyormuş her tartışmalarında. Çocuk da belki ayrılmak istemediği, belki çok sevdiği, belki çok aşırı değer verdiği için “yok” diyormuş. Sonra bir gün yine bir kavga yaşadıklarında kız yine “bu ilişki benim için bitmiştir” deyince, çocuk da “tamam” demiş. Sonrası mı? Ayrılmışlar. Ve kız çok ciddi sıkıntı yaşamış birkaç ay boyunca, psikolojik açıdan. Kendine gelememiş. Kendisini arşta zannederken bir anda yerde bulunca zor gelir tabii ki insana…
Peki sorun nerede? Çok farklı yerde. Bence asıl olay ister böyle duygusal ilişkilerde olsun, ister ailevi, akraba ya da arkadaş ilişkilerinde olsun, fark etmiyor. Karşımızdaki bize değer veriyorsa bunun anlamı bize “değer verdiği”dir. Kendi gözümüzden ya da başkalarının gözünden aynı değere sahip olmayabiliriz. Arada çok büyük bir fark var. Bunun ayrımına varmamız lazım. Bir kişinin bize verdiği değere göre kendimizi dünyanın en önemli insanı zannedersek yanılgımız ya da hayal kırıklığımız da o denli şiddetli olur, bize değer veren kişi artık aynı değeri vermediği zaman.
Bir de insan kendi değerini bilmeli. Kendi değerini bilmek derken kastım kesinlikle kendinizi çok yüce, ulu bir varlık olarak görmeniz ya da çok aşağılık, berbat bir insan olduğunuzu düşünemeniz değil. Kendi değerini bilmek insanın kendisine dışarıdan bakabilmesi ile ilgili. Hem olumlu hem de olumsuz yönlerimizin farkında olmamız ve bunları kabullenmemiz ile ilgili. Her yanımızla kendimize biçtiğimiz değer yani. O değeri iyi bilmeliyiz.
Sizin için de, ilişkilerinizde, karşınızdaki size sürekli verme potansiyelinde olduğunda siz de dengeyi sağlayın bir şekilde. Ve size verilen değerin alınabileceğini de bilin. Sürekli paronaya içinde olmak anlamına gelmiyor bu tabii ki. Sadece kendini bilmek anlamına geliyor. İnsan kendini bildiği zaman, hayat daha farklı bir yere dönüşüyor. Mutluluk öyle uzaklarda, uzayda aranan bir olgu olmaktan çıkıyor. Önce kendini bilmeli insan. Dediğim gibi, insan önce kendi değerini bilmeli. Çünkü kendi değerini bilen kişi başkalarının verdiği değere bağlı hissetmez kendini. Böylece ne arşta zanneder kendini, ne de yerin dibinde. Olduğu yerde olduğunun farkında olur. Mutlu olur.