Verilen Kararın Arkasında Durmak
İnsan bir karar verince arkasında durmalı o kararın. Ceremesini de sıkıntılarını da çekmeli, çekebilmeli. Çünkü bir zamandan sonra, ki bu bir zaman bende 17 yaştır, artık kararlarımızı kendimiz veririz. Birçok insana sorabiliriz nasıl davranmamız gerektiği konusunda. Fikirlerini alabiliriz. Danışabiliriz ailemize, dostlarımıza, sevdiklerimize. İşin sonunda verdiğimiz karar ama, bizim kararımızdır. Başkalarının değil. Bir başkasının söylediğini harfiyen yapsak dahi o kişiyi suçlama hakkımız yoktur. Beğenmediğimiz o karara gerektiği zaman hayır diyebilecekken dememiş olan da bizizdir çünkü.
Bahane yoktur artık. Karar verilmiştir. Devamı getirilmelidir artık. Karar sorgulanmamalıdır. Steve Jobs’un sözleri çok yerde geçti, geçiyor. Benim çok sevdiğim bir sözü vardır:
”Noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz. Onları ancak geriye bakarak birleştirebilirsiniz. Bu yüzden noktaların bir şekilde geleceğinizde birleşeceğine güvenmelisiniz. Bir şeye güvenmelisiniz – Kalbinize, kaderinize, karmanıza, hayatınıza, neye olursa olsun. Bu yaklaşım beni hiç yarı yolda bırakmadı. Ve hayatımdaki tüm değişiklikleri gerçekleştirdi.”
Yani verdiğiniz kararların sonuçlarını önceden düşünüp ona göre kafanızı netleştirmeniz mümkündür. Öngörüsü çok yüksek insanlar vardır, satranç oyuncuları gibi mesela. 10, 20, hatta 50 hamle sonrasını dahi hesaplayabilirsiniz. Yalnız hayat bir satranç maçından çok daha karmaşık, farklı, kontrol edemediğimiz sayısız dengeye sahip olduğu için ileri görüşlülük de bir yere kadar işler. Sonrasında kalbimizi dinlemek gerekir. Kalbimizin dediğini dinleyip, ona göre kararımızı vermemiz. Ancak üstünden zaman geçtikten, başka değişkenler de belirlendikten sonra o verdiğimiz kararın neler olduğunu, nelere yol açtığını görebiliriz.
Yalnız bir konuyu karıştırmamak lazım. Verdiğimiz karar farklı olsaydı nasıl olacağını bilme şansımız yoktur. Bu yüzden daha farklı davranmış olduğumuzu düşünmemizin de anlamı yoktur. Çünkü başka türlü davranmış olmamız durumunda sonucun nasıl olacağını hiçbir zaman bilemeyiz.
Avusturalyalı hayatının son döneminde olan insanlarla ilgilenen bir hemşire Bronnie Ware senelerin deneyimini ”The Top Five Regrets of Dying” adlı bir kitapta birleştirmiş. Orada da anlatmış neler yaşadığını. Beni en çok etkileyen insanların yaptığı değil yapmadıklarından en çok pişmanlık duydukları oldu. Yani ölüm döşeğindeki insan yaptıklarından değil yapmadıklarından en çok pişmanlık duyuyor. Pişman olmamak için söylemek, konuşmak lazım. Seviyorsak, gidip söylemek lazım. Kadın ya da erkek olmamızdan bağımsız olarak hem de. Karşımızdaki hiçbir zaman söylemeyebilir çünkü.