Mutluluğun Formülü
Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra hemen mutlu olacağınızı sanıyorsanız baştan uyarayım öyle mücizevi bir formül yok. İsterseniz hemen okumayı bırakabilirsiniz.
Alternatifi ise okumaya devam edip mutluluğa nasıl ulaşılabileceğine dair en azından fikir edinmek amaçlı faydalı olacaktır.
Gelelim konumuza, mutlu olmak.
Erkeklerin “en sevmediği” ev işlerinden olan bulaşık yıkama örneği ile başlayalım. Bulaşıkları yıkamanız gerekiyor. Önünüzde iki seçenek var:
1- Her anından nefret ederek o bulaşıkları yıkamak.
2- Bulaşıkları yıkadığınız süreyi keyifli bir aktiviteye çevirmek.
(Aklınızdan “Bulaşıkları yıkatacak birini bulurum” geçiyorsa geçmesin. O seçeneğinizin olmadığı bir tablo var önümüzde. Öyle düşünün.)
Şimdi sesinizi duyar gibiyim. “Ne alaka?”, “Nasıl keyifli bir aktiviteye çevireceğiz?”.
Yaptığımız her aktivitenin bize nasıl etki ettiğine aslında biz karar veririz. Çünkü keyifli ya da sıkıcı bir iş yaptığımıza uzaylılar değil biz karar veriyoruz. Bilinçaltımızda tabii ki. Müziğimizi açıp, kendi ruhumuzu zevk alır hale getirdiğimizde niye o bulaşık yıkama lanet bir iş olsun ki? Ayrıca elimizden başka bir şey gelmiyorsa, illaki o bulaşıklar yıkanacaksa, bulaşıkları yıkayacağımız süreyi kötü ya da iyi geçirmek bizim kararımız olmuyor mu? İşin sonunda yıkanacak çünkü o bulaşıklar. Alternatifi yok.
Çocukken, ilkokul döneminde özellikle de, en sevmediğim şey yazı yazmaktı. Çirkin bir yazım vardı. Öğretmenimiz yazımı düzelttirmeye çalışırdı. Babam yazları yazı yazdırırdı, her gün 1 sayfa. Yine de o yazım düzelmezdi. Düzelmedi. Detayları yazmaya başlamamla ilgili yazımda okuyabilirsiniz. Özeti o zaman yazıdan nefret eden kişi şu anda yazıyor. Hem de sadece bilgisayarda değil, elle de yazıyor. Ve bundan müthiş keyif alıyor.
Başka bir örnek vereyim: Sabah işe gitmişiz. İş arkadaşlarımızdan biri, ya da kendimiz, “akşam olsa da gitsek” diyor(uz). Yani hayatından/hayatımızdan koskoca 9-10 saatin hayatından yok olmasını istiyor(uz) diğer bir deyişle. Çok sıkıntılı bir düşünce biçimi değil mi bu?
“İşinizden mutlu musunuz?” diye sorsam hayır diyecek çok fazla insan vardır. Ama o insanların da yine büyük bir kısmı bir çözüm bulmaktansa aynı yerde devam etmeyi, o sıkıntıları çekmeyi çalışmaktan daha mutlu olabileceği bir iş aramaya tercih ediyor. Ya da yaptığı işi daha keyifli, mutlu bir iş haline getirmeyi denemiyor bile.
Peki o kadar zor mu yeni bir iş bulmak? Bence değil. Yöntem önemli. Hali hazırda çalışıyorken yeni işe bakmanızda bir engel yok ki. Ve ayarlamayı doğru yaparsanız birinden bugün ayrılıp yarın diğerine başlayabilirsiniz.
Yeni işiniz nasıl olacak peki? Daha mı iyi? Orası hiç belli olmaz gerçi ama ben sanmıyorum. Çünkü yeni işe başlayacak olan da biziz. Ne demek istediğimi birazdan açacağım:
Araya bir şiir ekleyeyim. Yunanların en büyük şairi Kavafis’in Şehir isimli bir şiiri var. Aşağıda size en güzel çevirisini paylaşıyorum.
Mutlaka okuyun.
Ara ara yine okuyun.
Bu şiirin de içinde olduğu Konstantin Kavafis’in Bütün Şiirleri kitabını da İstos Yayınları’ndan mutlaka edinin. Ezginin Günlüğü besteledi hatta bu şiiri. Şöyle diyor şair:
Yeni iş konusunda kalmıştık. Yenilikler genel anlamda iyidir aslında. Mesela “Tedbili mekanda ferahlık vardır” atasözümüz de var. Ama yeni meydan okumaları da beraberlerinde getirirler. Bir de yukarıdaki şiirde şairin dediği gibi, yer değiştirmek, şehir değiştirmek, şirket değiştirmek vs. çözüm değildir aslında. Önemli olan kendimizi değiştirmemiz. Kendimizi, bakış açımızı değiştirebilirsek, neredeyse hemen her çalıştığımız yer bize iyi gelebilir. Biz aynı kalmaya devam edersek, ne kadar iyi bir işyerinde, ne kadar güzel bir ortamda çalışırsak çalışalım, sıkıntı bizi takip edecek. Hani dünyayı değiştirmeye çalışıyoruz ya, boşuna dehşet bir çaba içine giriyoruz, kafa yoruyoruz ya günlerce, gecelerce bu değişimin nasıl olacağına… Hepsi boş ve gereksiz. Temelsiz bir bina dikmeye çalışmak gibi. Temel biziz. Temeli değiştirmek lazım önce, dışarıyı, değiştiremeyeceklerimizi değil. Düşünsenize, kendimizi değiştirmekten bu kadar uzak, bu kadar acizken başkalarının düşüncelerini değiştirmeye çalışıyoruz. Ne büyük yanılgı!
Biraz önce yukarıda da söylediğim gibi, bakış açımızı değiştirmemiz ilk adımdır. Tüm diğer değişimler bu değişimin ardından gelir.
Mesela daha kendisi mutlu olmayan biri, bir başkasını mutlu edebilir mi? Etse dahi, nereye kadar sürdürebilir bu mutluluk yalanını? Mutluluk yalanı diyorum, çünkü yalandan başka birşey değildir mutlu olmadan başkasını mutlu etmeye çalışmak.
Hadi yalan demeyelim. Çok geçici, çok kırılgan diyelim. Kişi mutlu olmadığında, ya da yanınızda olmadığında, sizin mutluluğunuz da o kişiyle birlikte uzaklaşıp gider, yok olur. Diğer bir deyişle pamuk ipliğine bağlıdır o mutluluk.
Mutluluğu uzaklarda, başkalarında, sevdiklerimizde aramak bu nedenle mantıklı ve doğru bir hareket değil. Kaybedilebilen birşey değil ki mutluluk sürekli onu arama çabası içine giriyoruz. Bir hikaye vardı, mutluluğu saklama çalışmışlar. En son bakacağımız yer olduğundan kendi içimize saklamışlar. Biz de ömrümüz boyunca başka yerlerde arayıp tüketebiliyoruz var olan kısacık zamanımızı. Halbuki uzağa gitmeye hiç gerek yok. Asıl odaklanmamız gereken biziz.
Başka bir alanı kurcalayalım. Örneğin tek başınıza geçirdiğiniz zamanı. Nasıl hissediyorsunuz? Sıkılıyor musunuz? Tam da dünya pandemiden dolayı sürekli karantina uygulamaları değiştirirken siz de kendi karantinanızı uygulamayı deneyebilirsiniz aslında. Tek başınıza kalarak. Sadece birkaç dakika, saat değil, birkaç gün tek kalmayı deneyin. Kendinize kalın. Çok farklı yanlarınızı keşfedeceğiniz bir dönem olabilir bu dönem. Faydası olacak bence. Ben mesela hali hazırda ikinci 14 günlük karantinanın içindeyim. Sıkıldığım arada oluyor tabii ama ağırlıklı olarak içinde bulunduğum zamanın tadını çıkarıyorum. Çok keyifli geliyor. Akşamın nasıl geldiğini anlamıyorum çoğu zaman desem yeridir. Böylece kendi varlığımın keyfine varıyorum. Güzel bir duygu bu.
Haydi o zaman, hep beraber mutluluğu aramaya ve bulmaya gidelim. Kendi içimize..
1 Response
[…] giderken geçirdiğiniz zamanı da mutsuz geçirmeye kendinizi mahkum ediyorsunuz. Mutluluğun bir seçim olduğunu yazmıştım. Okuyun bence. İlginç […]