Dil Öğrenme Üzerine
Dil öğrenmek şahanedir. Yabancı dil demek istemiyorum. Çünkü dillerin yabancı olması fikri dahi güzel değil. Diller dildir bence. Yerli ya da yabancı değil.
Dil öğrenmenin faydaları bitmez. Mesela beynimizde yeni yollar oluşmasını sağlar yeni bir dil öğrenmek. Zihni aktif tutar. Hele de ileriki yaşlarda. Alzheimer’e karşı etkisi kanıtlanmış bir ilaç. Hem de vücudunuza yan etkisi olmayan cinsten. Üstüne su içmeniz gereken ya da damardan canınızı ağrıtacak bir iğne ile verilen bir ilaç da değil. Doğrudan beyninizi besleyen ve göz, kulak, zihin ile öğrenilen bir ilaç. Evet, yanlış duymadınız. Öğrenilen bir ilaç. Farklı, hiç bilmediğiniz bir türde bu ilaç.
Mesela yeni insanlarla tanışmanızı kolaylaştıran bir ilaç. Size, duygu, düşüncelerinizi aktarmaya yardımcı olan cinsten. Daha iyi anlaşılmanızı sağlayan. Kendinizi daha iyi ifade etmenize yardımcı olan bir ilaç.
Farklı milletten birinin sizinle sizin dilinizde konuştuğu zaman yüzünüzün aldığı hali hiç merak ettiniz mi? Müthiş bir mutluluk hali. Evet, çok mutlu oluyorsunuz başka milletten insanlar sizin dilinizde sadece merhaba ya da teşekkür ederim dediklerinde dahi. Bakın yeni bir özelliğini bulduk dillerin. İnsanları mutlu ediyorlar. Hem sizi, diğer insanları daha iyi anlayabildiğiniz için. Hem de karşınızdakini, size kendini daha iyi ifade etme imkanı bulduğu için.
Faydaları saymakla bitmez dil öğrenmenin. Avantajları da aynı şekilde. Peki neden öğrenemiyoruz bu dilleri? Birçok nedeni var bunun. En baştaki nedenlerden biri yeni öğrenmeye çalıştığımız dili de kendi dilimizle aynı gibi düşünüp her sözün birebir karşılığını bulmaya çalışmamız. Ben mesela, denemiyorum bile çevirmeyi. Çünkü en beceriksiz olduğum alanlardan biri çeviri. Bunun temel nedenlerinden biri söyleneni çevirmeye çalıştığımda bir türlü birebir aynı duygu/ düşünceyi ifade edememe korkum. Her dil bir diğerinden farklıdır ve kendisine göre anlatır söylemek istediğini.
Örneklerle anlatayım. Tatlı istediğinizde tavuk göğsü ya da kadın budu demek size çok normal geliyor. Çünkü tavuk göğsü dediğinizde aklınıza gerçek tavuk ve tavuğun göğsü gelmez. Tavuk göğsü tatlısı gelir. Kadın budunda gerçek bir kadının bacakları, kalçaları aklınıza gelmez. Yemek akla gelir sadece. Bu şekilde çok kelime, çok kullanım var her dilde. Mesela Almanca “açım” demezsiniz de “açlığım var” dersiniz. Türkçe “kolum kırıldı” derken Almanca “kol kırıldı” demeniz gerekir. Türkçe “afiyet olsun” derken İngilizce “yemeğinin keyfini çıkar” dersiniz. Bunun nedeni yoktur. Öyledir sadece. Ve o şekilde de öğrenilmeleri gerekir. Yine bu nedenlerle de özellikle deyimlerin birebir karşılıklarını bulmak ciddi anlamda çok zordur. Şakalar mesela, kültürün temeli olduğundan her yerde çok başkadır. Farklı bir dile çevirirken birebir aynı anlamı veremezsiniz. İmkansızdır bu. O nedenle de az önce dediğim gibi “olduğu gibi öğrenmek” gerekir.
Dil dediğinizde sadece o dili değil, dili konuşanların kültürlerini de düşünmek lazım. Çünkü diller kültürlerden, o dili konuşanların kültürlerinden bağımsız değildir. Kullandığınız aksan da aynı şekilde dilin bir parçasıdır. Sizi ifade eder. Türkçe gibi İngilizce konuşursanız, sizi anlamamaları mümkündür. Cem Yılmaz’ın dediğinin aksine balzamik ile balzamiko arasında ciddi fark vardır. Bunu garip bir aksanla sizin dilinizde konuşmaya çalışan birini zor anlamanızdan çıkarabilirsiniz. O nedenle dil öğrenmenin yanı sıra o dili konuşurken kullandığınız aksana da bir nebze olsun dikkat etmek gerekir. Yabancılar sizinle Türkçe konuşmaya çalıştıklarında anlamadığınız oluyordur. İşte o hep aksandan kaynaklı.
Peki “Bu kadar konuştun ama dil öğrenmeyle ilgili bir şey söylemedin” diyenlerden misiniz? Bir daha baştan okuyun bence 🙂
Örneklerde anlattığım gibi en önemli konu dili olduğu gibi öğrenmeye çalışmaktır. Yetişkin olunca bu ciddi zor bir iş. Mesela Almanlar “halb neun” dediklerinde tam Türkçesi “yarım dokuz”dur. Saati 9.30 gibi anlarız. Ama aslında 8.30 demekdir “halb neun”. Kendi dilinize çevirmeden, olduğu gibi öğrenmeye çalışmak lazım. Ayrıca telefonunuzun dilini değiştirmek ciddi faydalı olabilir. Daha önce okuduğunuz bir kitabın yeni öğrendiğiniz dildeki çevirisini okumayu/dinlemeyi düşünebilirsiniz. Tamamını anlamasanız da kitabı ve içeriğini zaten bildiğiniz için normale göre daha iyi anlarsınız. Mesela İngilizce “wand” kelimesinin asa olduğunu Harry Potter kitaplarını İngilizce tekrar okurken öğrenmiştim. Hem de sözlüğe ihtiyaç duymadan.
Dil öğrenirken ilk yaptığımız şeylerden biri öğrendiğimiz kelimeleri Türkçe’ye çevirmek olur. Sadece kelimeleri değil, cümleleri de Türkçe’ye çeviririz. Öyle daha doğru anlayacağımızı zannederiz. Halbuki müthiş yanlış bir yaklaşım bu. O dili gerçekten öğrenmek istiyorsanız çevirmeyi bir kenara bırakmanız lazım. Okuduğunuzu olduğu gibi anlamak gerek. Mesela bir cümleyi Türkçe söylemek ile İngilizce söylemek birebir tutmaz. Çünkü farklı dillerde farklı şekillerde söylenir fikirler, düşünceler. Çevirdiğinizde muhtemelen saçma gelecek çok cümleye denk geliyor insan. En çok da bu nedenle çevirmek yerine doğrudan anlamaya çalışmak en doğrusu. Anladığınızda devamı da geliyor.
Öğrenmek istediğiniz dile gerçekten odaklanıp hayatınızın merkezine koyarsanız, sürekli pratik yapmanın yollarını kovalarsanız öğrenmemek için bir nedeniniz kalmaz. Yeterince emek ve çaba harcamadan dil öğrenmeyi beklemek ya da birilerinin dili size öğretmesini beklemek pek çoğumuzun düştüğü en büyük yanılgılardandır.
Pratik yapacak kimse olmadığından mı şikayetçisiniz? Kolayı var: Gidin Sultanahmet, Taksim, Kadıköy gibi turistik mekanlara, gezin. Turistlerin soru dolu bakışları vardır. Hemen fark edersiniz. Yaklaşıp yardım teklif edin. Yok derlerse ısrar etmeden uzaklaşın. Evet derlerse de yine aranızdaki fiziksel mesafeyi koruyarak yardımcı olmaya çalışın. Yavaş yavaş, dili kullandıkça daha da rahat konuşabildiğinizi fark edeceksiniz. Sabırsız olmadan, dili olduğu gibi öğrenmeye çalışarak. Bir de yurtdışına elinizden geldiğince giderek. Döviz kuru biraz sıkıntılı seviyede de olsa her gördüğünüzü almadıktan sonra yurtdışına çıkmak o kadar da pahalı değil.
Tek seferde mükemmel konuşma gibi bir durumun olmadığını söylememe gerek yok sanırım. Tüm diğer kaslar gibi yabancı dil için de dil kaslarımızın yeni dile alışması ve gereken sesleri çıkarmayı içselleştirmesi gerekiyor. Bu nedenle hata yapmaktan korkmadan konuşmak ve hatalarımızı fark edip sürekli düzeltmeye çalışmak en efektif yöntemdir.
Fransızca öğretmenim bize TV5 izlememizi önermişti zamanında. “İlk gün sadece birkaç kelime anlayacaksınız. Devam edin izlemeye. Sonraki günler anlayacağınız kelime sayısı önce 10’u, sonra 20-30’u bulacak. Bir süre sonra ise konuşmaların birazını anlayabileceksiniz. İzlemeye devam etmeniz lazım ama” demişti. Komedi dizieri mesela ideal bence bu konuda. Hem anladıkça gülersiniz, hem de diliniz gelişir.
Ben İngilizce’yi lisede öğrendim. Hem de arkadaşlarımın büyük kısmı hiçbir şey öğrenmediklerini iddia ettikleri derslerde. Çünkü ben kendim derslerin dışında evde de çok yoğun çalışıyordum İngilizce’ye. Öğrenemediğini söyleyenlere de benim aynı dönemde öğrendiğimi, sorunun biraz daha kendi tembelliklerinde yattığını söylediğim de oldu birkaç kişiye 🙂
En başta söylediğim gibi dil öğrenmenin yaşı da yoktur. 20 yaşındaki biri ile 70 yaşındaki birinin dil öğrenmeleri arasında sadece öğrenme hızı farkı vardır. Bir de aksan sorunu. Yaş ilerledikçe yeni dilin gerektirdiği sesleri çıkarmak nispeten daha zorlaşabilir. Ama genç de olsak, orta ya da ileri yaşta da olsak fark etmez. Herkes dili aynı seviyede öğrenebilir. Verilen emek ve zamanla doğru orantılıdır öğrenme miktarı.
Son olarak herkesin uygulayabileceği 4 aşamayı anlatayım:
1- Dilin gramerini öğrenmek – Kurs ya da kendi başınıza. Mutlaka gerekli. Diğer türlü dili öğrenebilir ama tarzancadan kurtulamazsınız kolay kolay. Ve günde örneğin 5 kelime öğrenmek. Her gün ama.
2- Günlük yazmak – Basit cümlelerle başlayıp zamanla karmaşığa doğru gidecek. Kendinizi tekrarladığınızı düşünseniz dahi her gün 10-15dk yazmak pratik yapmak gibi iyi gelecek.
3- Dizi, film izlemek, podcast dinlemek – İngilizce için söyleyeyim, nispeten temiz dili olan bir filmi, diziyi İngilizce altyazı ile izleyin. Hem telaffuzu anlama, hem kelimelerin nasıl okunduklarını öğrenmek hem de kulak dolgunluğu açısından çok önemli.
4- Pratik yapmak: Birkaç kelime/cümle de olsa öğrenip onların üstüne dilinizi bina etmek. Aklınıza gelmeyen kelimeleri bildiğiniz kelimelerle anlatmaya çalışmak. Konuşma kulüplerine katılmak müthiş etkili bu konuda. Yabancı arkadaş edinmek de.
Bunları uyguladıktan sonra gelişimi göreceksiniz.
Çok yararlı bir yazı olmuş gerçekten. Emeğinize sağlık.
Gayet mantıklı bilgiler içeriyor. Teşekkürler.