Korona Günlerinde Londra

Geleli daha çok olmadan, Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve sonra müthiş bir hızla tüm dünyaya yayılan Covid-19 virüsünün son günlerde herkesin tek meşguliyeti olduğu herkesin malumu. Haberlerde farklı ülkelerdeki durumlar sürekli aktarılıyor. Ben de size kendi gözümden, kalemimden (ya da klavyemden) gördüklerimi aktarayım.

Öncelikle bugün ev sahibimin dediği bir sözü paylaşmasam olmaz: Biz (İngilizler) her şeyi kendimize özgü şekilde yaparız. Bizim devlet de yine kendine özgü şekilde ilerliyor ve öyle de yapacak.

Haksız sayılmaz Douglas. İngilizler ne yaparsa kendilerine göre yapıyor. Mesela yaklaşık 300 yıl önce ilk defa çıkan 50£ banknotu aradan 3 yüzyıl geçmesine rağmen değiştirmemişler. Daha yüksek banknot çıkarmamakta ısrar ettiler. AB ülkelerinin hemen hepsi Euro’ya geçerken onlar devam etti. Schengen bölgesi oluştu, tek vize ile giriş sağlandı. Yine katılmadılar. Hatta AB’den de ilk ayrılan oldular geçen 31 Ocak’ta.

Zamanında eşinden başka bir kadına, Anne Boleyn’e aşık olduğu için boşanmak isteyen Kral 8. Henry’nin bu talebi Vatikan/Papa tarafından red edildikten sonra kral kızıp Katolik Kilisesi’nden ayrıldı. Sonrasında kendi kiliseleri olan Anglikan Kilisesi’ni kurdu.

Trafik dünya genelinde sağdan giderken soldan giden İngilizlerden söz ediyorum yani. Bu konuda da yine kendi bildikleri yöntemlerle ilerlemeye devam ediyorlar başından bu yana.

Korona virüsüne dönecek olursak, Başbakan Boris Johnson salgının başından itibaren sürekli TV ve gazetecilerin karşısında gelen soruları doğrudan cevapladı. Gazetecilerin ana muhatabı hep kendisi ve iki bakanı oldu. İlk olarak kitle bağışıklığı oluşturulması düşüncesi olmasına rağmen sonradan bu görüşünden hızlıca vazgeçti ve adım adım diğer ülkelerdekinin benzeri önlemler almaya başladı.

Londra Kalesi neredeyse bomboş

 

Golders Green metro durağı. Tek bir kişi var benden başka.

Liverpool Street Metro Durağı. Çok az insan var.

En beğendiğim yaklaşımlarından biri başbakanın, süreci tamamen bilimsel verilere göre yönettiklerini her defasında dile getirmesiydi. Zaten iki yanında bulunan bakanları ile tüm konulara hakim şekilde 3’ünden en bilgili olan cevap verdiler gelen sorulara.

Bendeki ilk izlenim olumsuzdu. Çünkü piyasayı, borsayı koruma yaklaşımı gösterip kitlesel bağışıklık stratejisi uygulayacaklarını söylediler. Tüm dünya “bu adamlar manyak mı?” diye eleştirilerde bulundu.

ABD’de de burada da ilk amaç piyasaların sıkıntı yaşamaması idi. Yalnız burada o karardan kısmi de olsa dönüldü. 1-2 gün içinde halka uyarılar yapılmaya, toplu ortamlardan, sinema, tiyatro, pub, bar gibi yerlerden kaçınma tavsiyesinde bulundular. Vaka sayısı artışı hızlanınca okulların kapatılması kararı geldi. Ardından restoranların, kafelerin kapatılması. Sadece al-götür uygulaması yapan işletmeler açık kalabiliyor şimdilerde.

Sherlock Holmes Müzesi. Müze kapalı. Ne zaman açılacağı da belli değil henüz.

Normalde işlek bir sokak. İn cin top oynuyor gibi.

Sadece borsa ve işverenler değil, çalışanlara da destekler açıklandı. Kiraların ötelenmesi, mortgage kredilerinin ötelenmesi, 1 yıllık faizsiz kredi vs. açıklandı. 2500 pound tavan olmak üzere çalışanlara bu dönemde çalışamayanların maaşlarının %80’ini karşılama sözü verdi. İşverenler önce çalışanlarına maaşlarını ödeyecek, sonra devletten alacakları bir yöntem açıklandı. Halkın, çalışanın, işçinin de korunması idi amaç. 300 milyar poundun üzerinde bir bütçe açıklandı ve bu bütçenin artırılabileceği de belirtildi. Amaç halkın bu durumdan en az zararla çıkmasını sağlamak.

Birkaç gün önce Boris Johnson pub, bar gibi mekanlara gidilmemesini istediğinde babası gazetecilerin karşısına çıkıp “ben oğlumu dinlemeyeceğim, tabii ki gideceğim puba” dedi. Halk nispeten liderlerini dinledi yine de.

Dinlemeyenler ve artan vakalardan dolayı sonunda tüm mekanlar, gece kulüpleri, restoranlar, tiyatrolar, sinemalar, eğlence merkezlerinin  20 Mart akşamından itibaren kapatılmaları istendi.

Radyo ve televizyonda yapılan yayınlarda halk sürekli bilgilendiriliyor, vaka sayıları ve ölenlerin bilgileri sürekli paylaşılıyor. Açık ve şeffaf bir kriz yönetimi uygulanıyor yani. Ayrıca halka arada parklara, bahçelere gitmeleri de öneriliyor. Yalnız oralarda da sosyal izolasyonu uygulayarak insanlara 2 m’den daha fazla yaklaşmamaları tavsiye ediliyor. Yine bir haberde gördüğüm kadarıyla insanlar bu önerileri ciddiye alıp uyguluyor.

Bütün bunların yalandan ibaret olduğunu düşünenler tabii ki var ama korkmayan, hayatını değiştirmeyen yok gibi. Yani insanlar öyle ya da böyle bu durumdan etkilendiler ve daha dikkatli davranıyorlar.

En çok kalabalık marketlerde var. Markete gelenlerin bir kısmı maskeyle içeride geziyor. İnsanlar rafların, kasaların önünde birbirlerine fazla yaklaşmamaya çalışarak duruyor. Sosyal mesafe/izolasyon burada da nispeten uygulanmaya çalışılıyor yani.

İlk günlerde marketlerde bazı raflar boşaltılırken sonraki günlerde bu biraz da olsa azaldı. Her gün eklenen stoklarla aradığınızı bulmanın aynı gün olmasa da 1-2 gün sonrasında mümkün oluyor. Mesela dün akşama doğru kaç yere baktıysam yumurta bulamamıştım. Bugün öğlen gibi gittiğimde yumurta bulabildim.

Turistik yerler genelde boş. Çok az insan toplu taşımada seyahat ediyor. Orada da birbirlerinden mutlaka uzak durmaya çalışıyorlar. Toplu taşıma normalde 2-3 dk aralıklarla çalışırken şimdilerden 15dk civarında aralıklarla çalışıyor. Metro ya da Londralıların deyimi ile tüp (tube) durakları oldukça boş.

Latimer Road Metro Durağı. Tek bir kişi var.

 

Özetlemem gerekirse halk ve devlet birlikte çalışıp bu süreci aşmaya çalışıyorlar diyebilirim. Durumdan şikayetçi olanlar yok mu? Tabii ki var. Ankara Antlaşması ile gelenler ciddi mağdur durumdalar. Kimi yerel işletmeler dükkanlarını kapatmak zorunda kaldıkları için sinirli ve üzgünler. Sokakta yaşayanlara yönelik bir açıklama henüz duymadım. İşten çıkarıldığı için kirasını ödeyemeyecek çok insan var. Özellikle gençler bu durumdan çok ciddi şekilde etkileniyor. Hükümetin daha önce bahsettiği adımları atması, halkın mağduriyetini gidermesi ve henüz mağduriyetine dair adımlar atılmayanlara dair neler yapılacağı henüz belli değil ama o konularda çalışmalar yapıldığı bilgisini alıyoruz.

Tower Bridge’ bakan bir kafe.

Bu sürecin nasıl sonuçlanacağını bilmiyorum ama İtalya örneğinden sonra İngilizlerin yeni bir İtalya olmamak için ciddi gayret sarf ettiklerini söyleyebilirim.

 

You may also like...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d bloggers like this: